“Mecnun, namaz kılan bir adamın önünden geçer!
Bunun üzerine adam:
– Ey Mecnun! Beni görmüyor musun da namaz kılarken önümden geçiyorsun? diye ihtar eder!
Mecnun da:
– Be adam! Ben Leylâ’yı düşünürken seni görmedim. Sen Mevlâ’yı düşünürken beni nasıl gördün?
Deyip sözü bağlar!”
Sahi hangimiz Mevla’yı düşünerek namaz kılıyoruz?
Hangimiz başka bir gayeyle değil, sırf Allah rızası için oruç tutuyoruz?
Şekil-şemal, dış görünüş üzerinde durduğumuz kadar işin özüne ve semeresine bakabiliyor muyuz?
O çok özenerek ve tartarak kestiğimiz kurbanların künhüne vakıf mıyız?
O yüzden hatırlatır Cenab-ı Hak: “Bu hayvanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşacaktır. Allah’a ulaşacak olan ancak sizin O’nun için yaptığınız gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hac/37)
Allah Resulü “Muhakkak ki Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Fakat O, sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” Diye buyurmamış mıydı?
Yine o güzeller güzeli ibadette ‘ihsan’ mertebesine dikkatleri çekiyordu ve onu şöyle tarif ediyordu: “İhsan, Allah’ı görüyormuşçasına O’na kulluk etmendir. Her ne kadar sen O’nu göremesen de O seni görmektedir.”
Bu mertebeyi yakalamış Allah dostlarından biri olan Hz. Ali’nin savaşta vücuduna saplanan okun namaz kılarken çıkarılması olayı meşhurdur: Nitekim bir keresinde baldırına bir ok saplanmıştı. Çıkarmak için uğraşılmış da çıkarılamamıştı, çok acı veri veriyordu. Hz. Ali’nin namaza durmasına ve okun bu arada çıkarılmasına karar verildi. Namaz kılmaya başlayan Hz. Ali secdeye kapanınca, oku kuvvetle çektiler ve çıkardılar. Namazı bitirince etrafına bakınarak “oku çıkardınız mı?” diye soran Hz. Ali’ye Oradakiler ‘çoktan çıkardık’ dediler.
Ne çok takıldık teferruata da sonra içinde kaybolduk.
Oysa namaz, oruç vb. ibadetler araç, Hakk’ın hatırı ve halkın ihtiyacı amaç idi.
Hakk’a ulaşmanın yolu halka gönül vermekten ve ona hizmet etmekten geçiyordu.
“Yunus der ey Hoca!
İstersen var bin hacca
Hepisinden eyice
Bir gönüle girmektir.”
Diyen Koca Yunus, gönüller yıkarak yapılan ibadetlerin fayda sağlamayacağına dikkatleri çekiyordu.
“Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil.”
İmam Gazali’nin dediği gibi, cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyince cevizin hepsini kabuk zannettik.
Oysa özüne inecektik, öze dönecektik.
Kemikle uğraşmaktan kemiğin içindeki en lezzetli kısmı iliğinin tadını unuttuk.
Oysa suret değil sîret; kalıp değil kalp değerliydi.
Önyargıyla baktığımız kalıpların içindeki nice zarif kalpleri ıskaladık.
Nice sevimsiz görünen Tanrı misafirleri kapımıza gelmişti de geri çevirdik.
Mübarek bir ay içindeyiz, aynı zamanda muhasebe ayı Ramazan.
Biraz da bu açıdan bakmak gerekmez mi?
Ne dersiniz?
YORUMLAR